BOLKARLAR'DA BAKLAVALI TREKKİNG


Baklavayı hepimiz biliriz, kaymaklısı, cevizlisi, fıstıklısı olur. Bu bakımdan onu fazla tanıtmaya gerek yok. Hele Ankara'da Hacıbaba'dan alınanı pek lezzetlidir. "Trekking" e gelince, doğal engellerle dolu bir arazi parçasını herhangi bir ulaşım aracı kullanmaksızın yürüyerek aşmak anlamında İngilizce bir sözcük. Türkçe'ye "doğa yürüyüşü" olarak çevrilebilir. Sözcüğün asıl anlamı, "Güney Afrika'da kağnı yada yaya olarak göç" demek. Bunun batıda spor olarak algılanması ise, gene 19.yy.'ın sonunda Güney Afrika yerlilerinden esinlenilerek oluşturulan "izcilik" ile bağlantılı.
" Trekking "i, dağcılık, kanyon geçişi, rafting ve mağaracılık gibi diğer doğa sporlarından ayıran temel özellik ise, basit kampçılık, harita ve pusula bilgisi dışında fazla uzmanlık gerektirmemesi. Tabi ki bütün doğa sporlarının temeli olan iyi bir kondisyona sahip olmak burada da çok önemli. Kent yaşamında fazlası ile bunalan insanın, doğa ile bütünleşip onun güzelliklerini keşfetmesi, bunu yaparken de bedeninin ve aklının tüm olanakların kullanması "trekking" de temel amaç. Madem ki doğada çadırlı kamp yapılarak günlerce yürünecek, o halde taşınacak yük çok önemli. İnsanın bir çok konforunu kentte bırakıp doğada kısa süreli de olsa yaşamaya çalışması hiç de kolay değil. Hele kent yaşamı ile çene ve diş gibi birbirine geçmiş bizler için, bu daha da zor. " Sırt çantaları öyle bir hazırlanmalı ki, ne bir eksik ne de bir fazla, her şey planlanıp yetecek kadar alınmalı, gereksiz yükten tamamen kaçınılmalı " şeklindeki teorik laflara itiraz etmemekle birlikte, sırt çantalarından bütün teorilere isyan edercesine çıkan, fıstık ezmesi, kaz ciğeri, lakerda ve mayonez gibi özel damak zevklerine yönelik yiyecekler bazen hoş ve güzel süprizler yaratabiliyor.
Bayram tatilindeyseniz ve haziran ayında Antalya'ya gidip evrilip çevrilip bir oranızı bir buranızı güneşe tutmak varken, Toroslar'ın ikinci büyük zirve grubu olan Bolkar Dağları'nda bulunuyorsanız, sırt çantasından ansızın çıkıverecek bir kutu baklavanın inanın çok büyük önemi var. 68 kuşağından olduğunu söyleyen bir dağcı ağabeyimiz, Bolkar Karagöl'deki kampımızı ziyaret ettiğinde baklava yediğimizi görünce çok şaşırmış ve "dağda aşure pişiren gruplara bile rastladım ama baklavayı ilk kez görüyorum" demekten kendini alamamıştı.
Bolkar Dağlar'ı, ülkemizde trekking amacı ile gelenlerin, dağcıların, tur kayağı yapanların en çok uğradığı yerlerden birisi. Gerek 3525 m. yükseklikteki zirvesine tırmanabilme kolaylığı, gerekse gölleri ve eşşiz doğası ile bir uğrak yeri haline gelmiş. Bu bakımdan dağın en güzel zamanlarından biri olan haziran ayı ortalarında ve bayram tatilinde Karagöl çevresinde kamp yeri bulabildiğimiz için şanslı sayılmalıyız.
Bolkar'ların en güzel zamanı kanımca haziran ayının ortasından temmuz ayı başına kadar olan 15 günlük süre. Bu zaman diliminde ülke genelinde yaz mevsimi çoktan başlamış olmakla birlikte 2500 m.'nin üzerindeki yüksekliklerde durum hiç de böyle değildir. Dağda kış yeni bitiyor ve çok kısa sürecek olan bahar yeni başlıyordur. Hava serindir. Gündüz aşırı sıcak, gece ise aşırı soğuk olmaz. Karlar henüz erimediğinden her yerde su bulabilmek mümkündür. Haziran ayı öncesinde Bolkarlar'a gidecek ekiplerin kışlık donanıma sahip olmaları gerekmektedir. Temmuz ayından sonra gideceklerin ise gündüz bezdirici sıcak ve susuzluğa hazırlıklı olmaları şarttır. 1500 m. yükseklikte güneş ışınlarının yakıcı etkisi, deniz seviyesine göre 2 kat daha fazladır. Eğer kış mevsiminde ve karlı bir ortamda bulunuyorsak bu etki 4 katına çıkar. 3000 m.'nin üzerinde ise yaz yada kış fark etmez mutlaka koruyucu faktörü yüksek kremler kullanılmalıdır.
Bolkar Dağları'na Ankara üzerinden, Ankara- Adana karayolunu takip ederek gidebilirsiniz. Ulukışla'yı 10 km. kadar geçtikten sonra sağdan ayrılan stabilize köy yolu, Darboğaz, Emirler ve Aktoprak köylerine gitmektedir. Bu yoldan girilip 22 km. devam edildiğinde Meydan'a ulaşılmaktadır. Meydan bir yerleşim yeri değil, kamp ve piknik yapılabilecek güzel bir düzlük. 2300 m. yükseklikte yer alan Meydan'a şu an Çin Setti genişliğinde 5 - 6 katlı " Dağ Oteli " dedikleri bir yapı inşa ediyorlar. Meydan'dan, Karagöl'e gidebilmek için iki seçenek var. Birincisi, yukardan devam eden araba yolunu kullanmak. ( Ancak bizim gittiğimiz dönemde bu yolun bir kısmı karla kapalı olduğu için geçit vermiyordu ) İkincisi, aşağıdan yaylanın ortasından devam eden patikayı takiben yürümek. Kamp yükü taşıyarak yapılan bu yürüyüş eğer patikadan yapılırsa 1.5 saat , araba yolundan yapılırsa 2.5 saat kadar sürüyor. Karagöl, 2600m. yükseklikte yer alan gerçekten de çok güzel bir kamp alanı, adının kara olduğuna bakmayın zirvelerin arasında sıkışmış masmavi bir göl aslında. Karagöl'ün az ilersinde 20 dakika yürüme mesafesinde, bir de Çini göl var, ancak görebilmek için ufak bir tepeyi aşmanız gerekiyor. Karagöl'den, Bolkar Dağları'nın en yüksek zirvesi olan Medetsiz ( 3525 m. ) görünmüyor. Eğer Medetsiz'e tırmanmayı düşünüyorsanız, önce Koyunaşağı Tepe'ye ( 3426 m. ) çıkmanız gerekecek. Bu noktadan Medetsiz'i görebilirsiniz ve sırtları takiben zirveye doğru gidebilirsiniz. Karagöl'den yapılacak bir tırmanış gidiş - dönüş, 8 saat kadar sürmektedir. Zirvede, bütün büyük zirvelerde olduğu gibi, teneke kutu içersinde Dağcılık Federasyonu'na ait bir zirve defteri bulunuyor. Bu deftere notlar düşerken bir yandan da eşsiz manzarayı seyredebilirsiniz. Güneye baktığınızda eğer hava puslu değilse Akdeniz'i bile görmeniz olası. Doğuda ünlü Aladağlar silsilesi uzanıyor. 3756 m. yüksekliği ile Demirkazık Zirve'si hemen ayırt edilebiliyor. Kuzey - doğu da ise 3917 m. yüksekliği ile Erciyes Dağı görünüyor.
Tatil bitip de Ankara'ya dönüş başladığında, bir burukluk ve hüzün insanın içini kaplıyor. Yaşanan güzel anıların tazeliği henüz kaybolmamışken yeni etkinlik planları yapılmaya başlanıyor. Bu arada, çekilen rulo rulo filmlerin nasıl çıkacağı düşüncesi yol boyunca fare gibi kafanızı kemiriyor. Bu merak ta ki, slayt makinesinin ilk yansımaları perdeye vurana kadar devam ediyor. O an yaşanan ve paylaşılan güzellikler sadece bir anıdır artık. Geçmişten geleceğe uzanan büyük bir zincirin halkaları gibi uzar gider belleklerde. Yeni yeni halkalar ekleyebilmek umuduyla.

YAZAN: YAVUZ İŞÇEN
TEMMUZ 1992

AMFORA DERGİSİ MART 1993 SAYI 10'da YAYINLANMIŞTIR.


Basında ANMAK Listesi'ne Dönmek için tıklayınız...